Tefsir Dersleri.1- / < 16-23 >kadar.

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Ders:16-

مَنْ كَفَرَ بِاللهِ مِنْ بَعْدِ اِيمَانِهِ اِلاَّ مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِاْلاِيمَانِ وَلَكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا

Nahl/ 106 * فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Kalbi imanla dolu olduğu halde zorlanan müstesna olmak üzere, kim imandan sonra Allah'ı inkar eder ve küfre göğüs açarsa, işte Allah'ın gazabı onların üzerinedir ve onlar için çok büyük bir azab da vardır.“ Nahl/106

Nuzul sebebi: İbn Abbas bu olayı şöyle anlatmaktadır:
«Müşrikler Ammar'ı, babasını, annesi Sümeyye'yi, Süheyb-i Rumî'yi, Bilâl Habeşi'yi, Habbab b. Esed'i ve Salim'i yakalayıp onlara işkence yaptılar.Hz.Ammarin anne ve babasini iskence so-
cu onun gözleri önünde sehid etdiler.Sümeyye ile Yasir İs­lâm'daki ilk şehidlerdir. Ammar'a gelince, o kalbi ikrah ettiği hal­de, diliyle onların sözlerini ikrar etti. Daha sonra, gelip meseleyi Hz. Peygamber'e açtı. Hz. Peygamber ona, o sözleri söylerken kal­binin nasıl olduğunu sordu. O da kalbinin iman ile mutmain oldu­ğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: «Eğer onlar sana ikinci kez işkence etmek isterlerse, sen yine ikinci kez o sözleri söyle».( Bak,Tefsir-i Kebir, 20/121; Taberi, 14/122.vd.)
Ayrıca Mekke'de Âmir b. Hadremî'nin kölesi Cebir de Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'e imân edenlerden biri idi. Efendisi onu ölümle tehdit edip İslâm'dan dönmesini sağladı. Ne var ki, onun da kalbi Ammar gibi, imânla dolup taşıyordu. Yukarıdaki âyetlerin iniş sebeplerinden birinin de bu olay olduğu rivayet edilir.
Yine İbni Ebî Hatim, Mücahid'den naklediyor: Bu ayet Mekke'lilerden iman eden bir gurup insan hakkında nazil oldu. Bunlara Medine'deki bazı sahabîler hicret edin diye mektup yazdılar. Bu müminler de Medine'ye gitmek üzere yola çıktılar. Kureyşliler yolda onlara yetiştiler ve onları işkenceye tabi tuttular. Bunlar da zorlama altında küfrü kabul ettiler. Bu ayet onlar hakkın­da nazil oldu.
( Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir )
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

لاَ يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ اَوْلِيَآءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللهِ فِى شَىْءٍ اِلاَّ اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقَيةً ....... *A.Imran/28
Müminler müminleri bırakıp kâfirleri veli (dost) edinmesin. Kim bunu yaparsa Allah'a dostluğu kalmaz. Me­ğer ki onlardan gelecek bir zarardan korunmuş olasınız. Allah size kendi­sinden sakınmanızı emrediyor. Niha­yet dönüş Allah'adır. ( A.Imran / 28 )

Nuzul sebebi ;
Kurtubî tefsirinde, İbn-i Abbas (ra)'dan rivayetle; «(Mevzumuz) â-yet, Ubbade bin Sâmit e! Ensâri hakkında nazil olmuştur. Onun yahudi-lerden bir çok dostları vardı. Hendek muharebesine hazırlanan Resulullah (sav)'a O, «Ya Resulullah (sav), benim beş yüz tane Yahudi dostum var, Onların bize yardım için savaşa gelmelerini uygun görüyorum. Ne buyu­rursunuz?» dedi. Resuiullah (sav)'a yapılan bu teklif üzerine, «Müminler, müminleri bırakıp ta kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa (ona) Al­lah'tan başka hiç bir şey yoktur...» âyeti nazil oldu» denmektedir.
( Revâiu'l-beyân /1/399- Safvetü’t-Tefasir/ es-Sabuni)
İbn Abbas der ki: Takiyye kalbi iman ile mutmain olduğu halde dili ile (imana aykırı) sözler söyleyip öldürülmemesi ve bir günah da işlememesi de­mektir. el-Hasen der ki: Takiyye, kişi için Kıyamet gününe kadar caizdir. Fa­kat öldürmede takiyye sözkonusu değildir.

AYETTI KERIMELERDEN ALINACAK DERSLER
1- İKRAH; lûgatta bir kimseyi istemediği bir sözü söylemeye veya bir işi yapmaya zorlamaktır. İslâmi
ıstılâhta: "Bir kimseyi; tehdit ederek (icbarla) râzı olmadığı bir sözü söylemeye veya bir işi yapmaya, haksız yere sevk etmektir.
Şöyle ki; ikrah altında olan kimsenin, ölüm tehlikesi veya bir uzvunun koparılması sözkonusu olursa "İkrah-ı Mülci" gündeme girer. Bu halde; hem rızâ, hem ihtiyâr ortadan kalkar. Ancak hapis etmek, dövmek veya bağlamak gibi durumlarda (Ölüm tehlikesi ve uzvun koparılması sözkonusu olmadığı sabit ise) "İkrah-ı Gayri mülci'den" sözedilebilir. Bu halde ferdin rızası yoktur, ancak ihtiyârı mevcuttur. ( Kisinin korku orani ve dövülmeye karsi tahammul gücüde önem arzeder.)
Bir mümin bir "ikrahı mülciden dolayı sözle küfrü kabul etse Allah katında kâfir olmuş olmaz. Yeter ki, kalben imanında sebat etmiş olsun. Bununla beraber böyle bir zorlamaya rağmen sebat edip de küfrü sözle de olsa kabul etmezse faziletli olan yolu tercih etmiş olur, bu yüzden öldürülürse şehit olur.
**İkrah'ın(Tehdit'in)sâbit olabilmesi için bazı şartlar vardır.Aksi takdirde ikrah sahih olmaz;
1- Tehdit eden kimsenin (ister devlet,ister ferd olsun); tehdit ettiği şeyi hakikaten yapabilecek kudrette olması
2-Mükellefin; tehdit eden kimsenin, tehdit ettiği şeyi yapabileceğine inanması ve korkması şarttır.(Kisinin korku orani ve darb'a tahammül gücü burada önemli rol oynamaktadir.)
3- Tehdit eden kimsenin; öldürmeyi veya bir uzvu koparmayı zâhiren ilân etmiş olması gerekir. Yani rızâyı yok eden ve ızdırabı beraberinde getiren bir hal gündeme girmelidir.
4- Tehdit edilen kisinin kacmaktan,mukavemet etmekten ve yardim istemekten aciz ve caresiz olmasi.
2- TAKIYYE
Takiyye; kalbi iman ile mutmain olduğu halde dili ile (imana aykırı) sözler söyleyip öldürülmemesi ve bir günah da işlememesi de­mektir.
İbn Cerir ve İbn Ebi Hatim, El Ufi tankıyla îbn Abbas'tan: «Takıyye dille olur. Kim ki bir işi yapmaya zorlanırsa, dil ile onu konuşur, tehdid edenin tehdidinden sakınır. Fakat kalbi îman ile mut­main olacaktır. Böyle olursa, ona bu davranış hiçbir zarar vermez. Çünkü takıyye ancak dille olur.»
Abd bin Humeyd ve İbn Cerir, İbn ul Munzir" ve Hakim, Ata tari­kıyla İbn Abbas'tan rivayet ettiler:
«Takıyye dil ile konuşmaktır. Kalb îman ile mutmain olacaktır. Elini uzatıp öldürmeyecektir. Herhangi bir günaha elini uzatmayacak­tır. Böylece mahzurlu sayılmaz.»
Nitekim Buharı, Ebu Derda'dan rivayet et­miştir:
«Şüphesiz biz bazı kavimlerin yüzüne gülümsüyoruz.«Şüphesiz ki kalbimiz onlardan buğzediyor.»
Es Sevri, İbn Abbas'tan rivayet ediyor: «Takıyye amelle değil ancak lisan ile olur.»
El Ufi de İbn Abbas'tan böyle rivayet etti: «Takıyye ancak dilledir.» (Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, )
Merhum Seyyid kutub(r.alh) takiyye hususunda söyle der;
„ Kişinin korku içinde bulunduğu yer ve zamanlarda Takiyye ile buna izin verilmiştir. Yalnız bu, dil ile gerçekleşen bir takiyyedir. Kalp ile beslenen bir dostluk, ya da fiilî olarak gerçekleşen bir dostluk değildir. İbn-i Abbas (Allah ondan razı olsun) diyor ki: "Takiyye, eylem ile olmaz. Takiyye, ancak dil ile olur." Mümin ile kâfir arasında bir sevginin meydana gelmesi izin verilen takiyye kapsamına girmediği gibi, mü'minin takiyye adı altında pratik olarak herhangi bir şekilde kafire yardım etmesi de izin verilen takiyye kapsamına girmez. Allah'a karşı bu tür düzenbazlıklara başvurmak doğru değildir!“ ( Fi'zilalil-kur'ani )
Not = Kisa ifadeyle; Ikrah birseye zorlanmak,Takiyye ise korkudan dolayi inancini gizlemek'dir.


بسم الله الرحمن الرحيم Ders: 17

Fussilet/ 33 * وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَآ اِلَى اللهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ اِنَّنِى مِنَ الْمُسْلِمِينَ

-"Allah'a davet eden, salih amel işleyen ve: "Şüphesiz ki ben müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim ola­bilir." (Fussilet-33)

Nuzul sebebi:
Imami Kurtubi (r.alh) ayetin nuzul sebebi hakkindaki birkac rivayetin zikrinden sonra derki;
Derim ki: Bu hususta aynı zamanda en güzelleri olan üçüncü bir görüş da­ha vardır. el-Hasen dedi ki: Bu âyet-i kerime yüce Allah'ın yoluna davet eden herkes hakkında umumidir. Kays b. Ebi Hazim de böyle demiştir. O: Her mü'min hakkında inmiştir.
Derim ki: Bu, haramlardan kaçınmak ve mendub amelleri çokça işlemek ile birlikte olmak şartıyla açıklamaların en güzelidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. ( İmam Kurtubi, Camiu li-Ahkami’l-Kur’an)
İbn Kesîr şöyle der: Bu âyet, kendisi doğru yolda olduğu halde başkalarını hayra çağıran herkes hakkında geneldir. Zemahşerî de şöyle der: Bu âyet, şu üç şeyi birlikte yapan herkes hakkında geneldir: 1. İslam dinine inanan biri olması, 2. İyi amel yapan olması, 3. Başkalarını bu iyi amele davet edici olması. Bunlar, ilmiyle amel eden âlimler zümresinden başkası değildir.[ Keşşaf, 4/156 -Muhammed Ali Es Sabuni, Safvetü’t-Tefasir)
Yasin/ 17 * وَمَا عَلَيْنَآ اِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ *
" Bizim üzerimize -gereken ise- apaçık bir tebliğden başka birşey değildir."

بسم الله الرحمن الرحيم

Kasas/ 56 * اِنَّكَ لاَ تَهْدِى مَنْ اَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللهَ يَهْدِى مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ

"Şüphesiz sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah dilediğini hi­dayete erdirir. O hidayete erecekleri çok iyi bilir."( Kasas-56 )

Nuzul sebebi ; Kurtubî diyor ki: Doğru olan şöyle denilmesidir: Müfessirlerin büyük ço­ğunluğu bu ayetin Peygamberimiz'in (s.a.) amcası Ebu Talib hakkında nazil olduğu hususunda icma ve ittifak etmişlerdir. Bu, Buharî ve Müslim'in açık ifadeleridir. (Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir )
Ebu Talib, Resulullah'ı himaye ediyor, ona yardımda bulunuyor ve onu şefkatle seviyordu Ebu Talib'in Ölüm hastalığında Resulullah onu iman etmeye ısrarla davet etmişti. Fakat Ebu Talib, üzerinde bulunduğu bâtıl inançtan dön­memiş ve iman etmemiştir.( Tefsiri- Taberi )

ALINACAK DERSLER

1-Süphesiz davetlerin en güzeli Hz.Allaha iman ve ibadete çağıran davet,yine sözlerin engüzeli, salih
ameller işleyip ve ben müslümanım diyen kişilerin Allaha çağıran sözleri'dir.
2- Ayeti kerimeden anlaşıldıği gibi,davetci tebliğ edeceği davayı evvela kendisi çok iyi bilmek ve yaşa . makla davaya sadakatını ortaya koymalıdır.Yani ilim sahibi ve aynı zamanda ilmiyle amil olmalıdır.

3-Yasin /17'de buyruldugu gibi,davetciye düşen açık ve net bir şekilde hakkı tebliğ etmekden ibaretdir.

4-Yine davetci ayeti kerimelerde beyan edildiği gibi sadece açık ve anlaşılır dille vede delillerle tebliğ etmekle memur olduğunun şuur ve bilincinde olmak ve öylece hareket etmek durumunda'dır.Zira hida-
yeti nasib edecek veya etmeyecek olan sadece hakimi mutlak ve kadiri mutlak olan Hz.Allah (cc)dır.


Ders-18 بسم الله الرحمن الرحيم

الم - , اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُوا اَنْ يَقُولُوا اَمَنَّا وَهُمْ لاَ يُفْتَنُونَ - , وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ
Ankebut /1,2,3 * فَلَيَعْلَمَنَّ اللهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ
Elif. Lâm. Mîm.
İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İ-man ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini misan­dılar?
Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imti­handan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. ( Ankebut/ 1,2,3 )

NUZUL SEBEBI: İbn Cüzeyy şöyle der: Bu âyet, Mekke'de bulunan zayıf mü'minlerden bir grup hakkında inmiştir. Ammâr b. Yâsir (r.a.) ve diğerleri, bu mü'minlerdendir. Kureyş kâfirleri, müslüman oldular diye onlara eziyet verir ve işkence ederlerdi. Bundan dolayı mü'minlerin gönülleri daralmış, Allah da, bu âyetle onları rahatlatmış, öğüt vermiş ve bunun bir imtihan olduğunu bildirmiştir ki, eziyetlere karşı sabretmeye ve iman üzerinde sebat etmeye kendilerini alıştırsınlar. Bunun, kulları hakkında devamlı uyguladığı bir kanun olduğu­nu onlara bildirdi. Allah, kâfirleri mü'minlere musallat kılar ki, bununla mü'minleri temize çıkarsın ve gerçek mü'minle yalancı mü'min ortaya çıksın.[
( Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir )
Sa'd b. Ebi Vakkas da şöyle demiştir: Ey Allah'ın Rasûlü, insanlar arasın­da belaları en ağır kimlerdir? dedim. Şöyle buyurdu: "Peygamberlerdir, son­ra en iyileri, sonra onlardan sonra gelenler. Kişi dinine göre belalara maruz kalır. Eğer dininde sapasağlam bir kimse ise belası artar. Şayet dinine bağ­lılığı nisbeten zayıf ise dinine göre belalara maruz kalır. Bela kula gelip isa­bet etmeye devam eder durur ve nihayet kişiyi yeryüzünde üzerinde hiçbir günah olmaksızın yürüyecek hale getirir.( Tefsiri-Kurtubi )
( Hadis icin bak; Tirmizi, IV, 601; İbn Mâce, II, 1334; Müsned, 1, 185.)

اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَآءُ وَالضَّرَّآءُ وَزُلْزِلُوا
Bakara/ 214 * حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ اَمَنُوا مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللهِ اَلآ اِنَّ نَصْرَ اللهِ قَرِيبٌ
Yoksa siz, sizden önce geçenlerin başlarına gelenler sizin başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntılar gelip çattı ve sarsıldılar ki, peygamber, beraberindeki mü'minlerle birlikte "Allah 'in yardımı ne zaman? " diyordu. Gözünüzü açın, Hiç kuşkusuz A ilah 'in yardım ı çok yakındır ( Bakara/ 214 )
Nüzul Sebepleri
214. ayet-i kerimenin nüzul sebebi ile ilgili olarak Katâde ve es-Süddî şöy­le demektedirler: Bu ayet-i kerime müslümanlarin oldukça sıkıntılara, zorluk­lara düşüp de sıcak ve soğuk ile karşı karşıya kaldığı, kötü bir geçim ve türlü eziyetler onlara gelip çattığı Hendek gazvesi hakkında nazil olmuştur. Bu ga­zada durum Yüce Allah'ın şu buyruklarında dile getirdiği hale gelmişti: "Ve kalpler gırtlarlara kadar gelmişti." (Ahzâb, 33/10); "Ve şiddetli bir şekilde sar­sılmışlardı." (Ahzâb, 33/11). Münafıklar ise: "Allah ve rasulü bize aldanıştan başkasını vadetmediler." (Ahzâb, 33/12) demişlerdi. İmanlarında doğru ve sa­mimi olanlar ise şöyle demişlerdi: "İşte bu Allah'ın ve rasulünün bize va'dettiği-dir, Allah ve rasulü bize doğru söylemiştir. Bu durum onların iman ve teslimi­yetlerinden başka bir şeylerini arttırmamıştı." (Ahzab, 33/22).
Atâ ise şöyle demektdir: Resulullah (s.a.) ve ashabı Medine'ye girince ol­dukça sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlardı. Çünkü mallarını almadan Mek­ke'den çıkmış, evlerini barklarını ve mallarını müşriklerin ellerine terketmiş Allah'ın ve rasulünün rızasını bunlara tercih etmişlerdi. Bir taraftan Yahudiler Allah'ın rasulüne açıktan açığa düşmanlık ediyorlar diğer taraftan da zengin bir takım kimseler içten içe münafıklığını gizliyordu. Yüce Allah da müminle­rin kalplerini hoşnut etmek üzere: 'Yoksa siz... mi sandınız?" buyruğunu indir­di.
Tıpkı önceki peygamberlerin türlü sıkıntılarla, oldukça ağır üzüntülerle karşı karşıya kaldıkları gibi. Onlar bu hallere kurtuluncaya ve zafere erinceye kadar sabrettiler, sebat gösterdiler. Çünkü cennetlere girmek, Allah'ın rızasına nail olmak, cihad etmeyi, sıkıntılara katlanmayı, eziyetlere göğüs germeyi gerekti­rir. Fitne ve mihnetleri başarıyla geçmeyi, imtihanları başarı ve sebatla bitir­meyi gerektirir. Herhangi bir şekilde darlık göstermeden usanç ve tahammül­süzlük belirtileri ortaya koymadan, hidayet yolundan sapma göstermeden. Bu­nunla birlikte de ilahî tekliflerin yükümlülüklerini yerine getirerek...
Müminin, zaferin geciktiğini sanma, hakkı yoktur. Şüphesiz Allah'ın dost­larına ve sevdiklerine olan yardımı pek yakındır.
Önceki peygamberlerin ve ona uyan müminlerin maruz kaldıkları bu du­rumlar, ibret ve öğüt almak için dosdoğru bir örnektir. İşte sizler de İslamın ilk döneminde bulunan ey müslümanlar; henüz onların düştükleri belâların ben­zeri belâlara düşmediniz. Onlar öyle darlık, korku, fakirlik, acı ve hastalıklara maruz kaldılar ve bu belâlar onları o derece rahatsız etti ki, çektikleri acı ve karşı karşıya kaldıkları bu katı durumlar sonucunda peygamber de -ki insan­lar arasında Allah'ı en iyi bilen, tanıyan, onun güvenine en çok ihtiyaç duyan­lardır- Allah'ın yardımı ne zaman? demek zorunda kaldı. (Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir )
el-Habbâb b. el-Eret'den; (ashab) de­diler ki: Rasûlullah (sav) Kabe'nin gölgesinde bürdesine yaslanmış iken şi­kâyette bulunduk ve ona: Bizim İçin yardım dilemez misin? Bizim için dua etmez misin? dedik. Şöyle buyurdu: "Sizden öncekilerden bir adam alınır, onun için yerde bir çukur kazılır ve o çukura atılırdı. Sonra testere getirilir, başının üzerine konuiur ve iki parçaya bölünürdü. Eti ve kemiği demir ta­raklarla birbirinden ayrılırdı ve bu dahi o kimseyi dininden geri döndürmez­di. Allah'a yemin ederim O, bu işi tamamlayacaktır. Öyle ki, bineği üzerin­de kişi kalbinde Allah korkusu ile kurdun koyunlarina saldıracağı korkusun­dan başka hiçbir korku bulunmaksızın San'a'dan, Hadramût'a kadar yolcu­luk yapacaktır, fakat siz acele ediyorsunuz. ( Hadis icin bak;Buharı, VI, 2546; Eb& Dâvûd, III, 47; Müsned, V, III, VI, 395 )

AYETI KERIMELERDEN ALINACAK DERSLER

1-Allah Tealâ mutlaka mümin kullarını taşıdıkları imana göre imtihan edecektir. Nitekim sahih hadiste şöyle buyurulmuştur: İnsanlar arasında en şiddetli belâya uğrayanlar Pey­gamberler, sonra salih kullar, sonra da Allah'ın diğer iyi kullarıdır. Kişi dini­ne göre belâya uğrar. Dininde sağlam ve çetin ise belâsı artırılır.
2- İmtihanın amacı Allah'ın kulunun imanını ve sebatını ortaya çıkarmak suretiyle onların durumunu
belli etmektir.
3- Allah iman davasında sadık olanlarla sözünde ve davasında yalancı olanları ortaya çıkaracak ve
herkesi takdim ettiği amelle cezalandırıcaktır.
4- Her iki ayeti kerimedeki müşterek mesaj; Bir takım insanların iman etdik dedikten sonra imtihana tabi tutulmayacakmış gibi bir hale girip,Allah yolunda mücadele ve mücahede etmeden,her hangi bir zorluklarla karşı karşıya gelmeden,kuranın hakimiyyeti için çaba sarfetmeden yalnızca zikir ve ibadetle cennete gireceklerini zannetmelerinin boş bir hayal oldugunun beyani'dir.
5- Ve yine ,müslüman olduğunu iddia etdiği halde,bu ve benzeri ayeti kerimelerden ders alamayan bazı gafillerin,zamanımızın müşrik ve tağutlariyla elele verip onların düzen ve sistemlerine ayak uydurup, bu şekilde herhangı bir eziyyet ve sıkıntıya maruz kalmadan islamı hakim kılacaklarını zannedib koşturmalarının boş ve neticesiz kalacağının açık bir ifadesi'dir. Zira peygamberi bir metod olan,teblig kıyamve cihad'ın dışindaki metod ve yollar ancak küfrün işine yarayacak,müslümanları oyalayacak'tır.

بسم الله الرحمن الرحيم Ders :19

اَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَآءُ مَنْ يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنْكُمْ اِلاَّ خِزْىٌ فِى الْحَيَوةِ الدُّنْيَا....
Bakara/ 85 * وَيَوْمَ الْقِيَمَةِ يُرَدُّونَ اِلَى اَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

Yoksa siz, kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatın-da rezillik ve kepazelik, ahirette de acıklı azaptan başkası değildir. Allah yap-tıklarınızı bilmez değil ki. ( Bakara / 85 )
Nuzul sebebi :
Medine yahudileri, Kureyza Oğulları ve Nadir oğullari olmak üzere iki guruptu. Kureyza oğullan Evs kabilesiyle; Nadir oğullari da Hazreç kabile­siyle anlaşma yapmışlardı. Bu guruplardan her biri, anlaşma yaptığı kabiley­le birlikte diğer guruba karşı savaşır, onları yurtlanndan sürüp çıkarirdı. Esir düşerlerse, fidyelerini verirlerdi.Bazısı bazısını öldürüyor, kimi kimini ülkeden çıkarıyordu. Oysa Öldürü­lenler, çıkarılanlar dil, din ve soy bakımından kendilerinden olanlardı. Bun­lar günah, suç ve düşmanlıkta başkalarıyla yardımlaştiklari gibi, Hz. Peygam­bere karşı gelmekte de aynı şekilde davranıyorlardı. Başkalarına esir düşme­leri halinde fidyeleşeceklerine dair söz de vermişlerdi. Biribirinizi öldürmek ve yurtlarından sürüp çıkarmak, Tevrat'ta yasaklanmıştı, öyleyse, yasakla­nan bu işleri nasıl yaparsınız? Hangi hakla kitabın bazısına iman ediyorsu­nuz? Esirler için fidyeleşmeyi öngören ayetin gereklerini yerine getiriyorsu­nuz da, adam öldürmenin, biribirinizi yurtlarından sürüp çıkarmanın, gü­nah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmanın haram olduğunu bildiren ayeti nicin kabul etmiyorsunuz? (Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri )

بسم الله الرحمن الرحيم

Hicir/ 91 * اَلَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْاَنَ عِضِينَ

"Onlar Kur'an'ı (bir kısmına iman edip bir kısmına iman etmeyerek) parçalara böldüler"

Aciklama: Onlar Kur'an-ı Kerim'i parçalara ayırdılar ve onun hakkında farklı görüşler ileri sürdüler. İbn Abbas şöyle der: Bir kısmına inandılar, bir kısmını inkâr ettiler. (, Safvetü’t-Tefasir )

Yani, onlar hak ile bâtıl olarak Kur'an'ı taksim ettiler, inad ve düşmanlıkları sebebiyle de dediler ki, «Bazısı haktır, Tevrat ve İn­cil'e uygundur. Basısı da bâtıldır, ona muhaliftir».(Büyük Kur’an Tefsiri )

ALINACAK DERSLER

1- Allahu teala,Yahudilerin tevratın bir kısmını tatbik edip,diger birkısmını ise görmezden gelip tatbik ve amel etmemelerinin kitabın birkısmına inanmak ve birkısmını ise inkar olduğunu bildirmekte'dir.

2- Ayeti kerimeler her nekadar kitab ehli hakkında inzal buyurulmuşsada bu ümmetden her kim onrın
yaptıkları gibi yaparsa aynı hükme tabi'dirler ve aynı cezaya mustehaktırlar.

3- Kendilerini müslüman olarak tagdim eden birtakım kişilerin"ben müslümanım ama şeriatcı değilim,
veya bu zamanda el ayak mı kesilir "gibi sözleri kuranın bir kısmına inanıp,bir kısmını inkar etmek-
dir ve bu kişilerin birer münafık ve kafir olduklarını Hz.Kuran bizlere bildirmekte'dir.
4- Din bir bütündür ve parçalanamaz,bugün islam ülkelerinin başlarındaki idare ve hükümetler kuranı anayasa olarak kabullenmeyip,dinin dört temeli olan; itikat,ibadet,muamalat ve ukubat kısımlarından birini dahi yürürlükden kaldırıp engel olup yasak koysalar,kuranı bölük bölük parçalamaya kalkmış ve dolayısıyla kitabın bir kısmını inkar etmiş olacaklarından birer müşrik ve mürted idare ve devletler olurlar.Kendilerine hak verip sahip çikan topluluklarda ayni hükme tabi'dirler.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Ders: 20


وَاِذَا دُعُوا اِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ - , وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوآ اِلَيْهِ مُذْعِنِينَ - , اَفِى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَمِ ارْتَابُوآ اَمْ يَخَافُونَ اَنْ يَحِيفَ اللهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ اُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ - , اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ اِذَا دُعُوا اِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ
(Nur/ 48-49-50-51) * بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

- Aralarında hüküm vermek için onlar, Allah’a ve Rasû-lü’ne çağrılsa, onlardan bir gurup hemen yüz çevirir. Eğer gerçek kendile-rinden yana olursa boyun eğerek kabul ederler. Bunların kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa bunun ilâhî bir mesaj olduğundan şüphe mi ediyorlar? Yahut Allah ve elçisinin kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, kendilerine haksızlık yapanlar, onların kendileridir.
Aralarında ilâhî kitap hüküm versin diye, Allah’a ve O’nun el-çisine çağırıldıkları zaman, mü’minlerin söyleyeceği tek söz, işittik ve itaat ettik olmalıdır. Gerçek kurtuluşa erenler, işte böyleleridir. (Nur,48,49,50,51)


Nuzul sebebi :Tefsirciler, bu ayetlerin münafık bir adam ile bir yahudi arasında baş gösteren bir anlaşmaşlık üzerine indiğini rivayet ederler. Münafık adam, Rasulullah'ın hükmüne baş vurmaktan kaçınır ve Yahudi kökenli Tağutlardan (Allah'ın hükmüne alternatif olarak hevası doğrultusunda hükümler verenlerden biri olan Ka'b b. Eşrefin hükmüne başvur­mayı ister. Bir diğer rivayete göre, ayetler Ali b. Ebu Talip ile Muğire b. Vail arasında baş gösteren bir anlaşmazlık üzere inmiştir. Muğire Peygamberin hükmüne başvurmayı reddederek şöyle dedi: "O bana kızıyor. Korkarım ki benden intikam almaya kalkar" demesi üzerine inmişlerdir. Daha sonra sadık ve muhlis mü'minlerin Allah'a ve Rasulü'ne, aralarında hüküm vermek üzere çağrıldıklarında, tereddütsüz koşarak: "İşittik ve itaat ettik" demeleri ge­rektiği açıklanmıştır.
- Bu şekilde olanlar övgüye layık görülmüştür. İşte bunlar gerçekten kurtuluşu bu­lanlardır. Allah ve Rasulü'ne itaat edip Allah'tan korkan ve O'ndan sakınanlar gerçek kurtuluşa erenlerdir.
(İzzet Derveze/ et-tefsiru’l-hadis ,Zemahşeri, Taberi, Beğavi, Hazin)


AYETI KERIMELERDEN ALINACAK DERSLER

1- Kalblerinde marazlık bulunan munafıkların, ancak hüküm kendi lehlerine verileceğini bilir veya tahmin ederlerse hüküm verilmesi için Allaha ve resuluna giddiklerini,veyine butür bir tavrı ancak munafıkların sergileyeceklerini ayeti kerimeler bizlere bildirmekte'dir.

2- Yine ayeti kerimeler bizlere,gerçek müminlerin herhangi bir anlaşmazlık karşısında aralarında hüküm verilmek için Allaha ve resuluna ( Kitab ve Sünnete )çağırıldıklarında tereddütsüz bir tavır ve
teslimiyyetle işitdik ve itaat etdik demek suretiyle icabet edeceklerini, veyine bu şekil tavır ve teslimiyyet sergileyenlerin gerçek müminler olduğunu haber vermekte'dir.

3-Nisa 59 ayeti kerimenin tefsirinde merhum Ibni Kesirin(r.alh)de söylediği gibi, bir meselede ihtilaf etdiklerinde müminlerin kuran ve sünnete baş vurmalarının imanın gereği olup,aksini yapanların ise
Allaha ve ahiret gününe inanmamış olacakları hükmü açık bir hakikatdır.Binaen aleyh,bu gün islamın
hakim olmadığı küfrün egemen olduğu ülkelerde en basit ve küçük meselelerde bile biri birlerini
küfrün ve tağutların mahkemelerine verip dava açanların durumlarını tarife hacet varmıdır ?

4-Ayeti kerimelerin zahirindende anlaşıldığı gibi,müminlerin çagiralabilecekleri,baç vura bilecekleri
şer'i mahkemelere ve o mahkemelerin icraatda olduğu islami ortama yani islamin hakimiyyet ve devletine ihtiyacları vardır.Bu uğurda mucadele ve mucahede müminler üzerine farzı ayındır.

بسم الله الرحمن الرحيم Ders:21-

وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِى اَيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّى يَخُوضُوا فِى حَدِيثٍ غَيْرِهِ وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ
Enam/68 * فَلاَ تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
-- Ayetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe) dalanları gödüğün zaman, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir; eğer şeytan sana (bunu) unutturursa hatırladıktan sonra (hemen kalk), o zalimler topluluğuyla oturma! (Enam/68 )

Nüzul Sebebi:
Said bir Cübeyr (R.A.) den rivayet: Bu ayetler, Kur'an-i Kerim ve pey­gamber (s.a.v.) efendimizle alay eden müşrikler hakkında nazil olmuştur. (Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri)
Ey Muhammed ve de bu çağrıya muhatab olan ey Müslümanim diyen herkes! Yalanlama ve istihza ile ayetlerimizin üzerinde çekişenleri gördüğün­de, onlardan yüz çevir. Küfürden başka bir söze geçmedikçe onlarla bir ara­da oturma. Hiçbir asla dayanmadan salt hevesleri doğrultusunda Kur’an ı tevil etmeye'dalanlar da bu hükme bağlıdırlar. Onların da meclislerinde oturma ve onlardan uzak dur. Bu görüş, İbn Abbas (R.A.) dan rivayet edilmiştir. Bun­daki sır, şu olsa gerek. Sen onlardan yüz çevirir ve bulundukları meclislerinden kalkarsan, bu davranışın; onların söylediklerine katılmadığına ve yaptıkları işe razı olmadığına apaçık bir şekilde işaret eder. ((Prof. Dr. M. Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri)

وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِى الْكِتَابِ اَنْ اِذَا سَمِعْتُمْ اَيَاتِ اللهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَاُ بِهَا فَلاَ تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتَّى
يَخُوضُوا فِى حَدِيثٍ غَيْرِهِ اِنَّكُمْ اِذًا مِثْلُهُمْ اِنَّ اللهَ جَامِعُ الْمُنَافِقِينَ وَالْكَافِرِينَ فِى جَهَنَّمَ جَمِيعًا

O size kitabda, Allah'ın âyetlerine küfredildiğini ve alaya alındığını işittiğinizde, onlar başka bir konuya geçinceye kadar yanlarında oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz. " diye bildirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplıyacaktır.(Nisa/140)

Nuzul sebebi:
Müşrikler, meclislerinde Kur'ân'dan bahseder ve onunla alay ederlerdi. Bunun üzerine Allah Tealâ "Ayetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman onlar, Kur'ân'dan başka bir sözle meşgul oluncaya kadar kendilerinden yüz çevir. Eğer şeytan sana bunu unutturursa, o halde hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile birlikte oturma." (En'âm, 6/68) âyet-i kerimesini indirdi. Bu, Mekke'de idi. Hz. Peygamber (sa) Medine-i Münevvere'ye hicret ettikten sonra bu sefer yahudiler aynı şeyi yapmaya başladılar. Bu meclislerinde dinleyicileri de münafıklardı. Bunun üzerine de Allah Tealâ bu âyeti: "O size kitabda, Allah'ın âyetlerine küfredildiğini ve alaya alındığını işittiğinizde, onlar başka bir konuya geçinceye kadar yanlarında oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz, diye bildirdi..." âyet-i kerimesini indirdi. (Râzî, Mefâtîhu'1-Ğayb /-B.Cetiner,Esbabi-nuzul )

Besairul kuranda müellifi söyle demekredir:“Birileri oturmuş bir yerlerde Allah’ın sistemini, Allah’ın kitabını, Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar, Allah’ın âyetlerini yalanlıyorlar, Al­lah’ın âyetleriyle istihza ediyorlar, Allah’ın âyetleriyle dalga geçiyorlar, Allah’ın âyetlerini eğlencelerine, lehviyyatlarına, lağviyyatlarına mal­zeme ediyorlar.“ Yine devamla:“Allah’ın diniyle, Allah’ın âyetleriyle alay edilen meclislerde otu­ran bazı zavallı kimseler kendilerini güya sabırlı, mühasamahakâr kimseler olarak kabul ederler. Böylece siyaset yaptıklarını, fikir hürri­yetinden yana olduklarını iddia ederler. Halbuki Allah: Eğer onlarla oturmaya devam ederseniz, o zaman siz de onlardan olursunuz, bu­yurmaktadır „der.
( Besairu'l Kurani-A.Kücük)


ALINACAK DERSLER VE IBRETLER


1-Hakimi mutlak olan rabbimizinde ayeti kerimelerde ifade buyurduğu gibi,muvahhid bir mümin,isla
mın ve Allahın ayetlerinin alay konusu edildiği,hakaret edilip hafife alındığı bir toplum içerisinde
asla oturmaz ve onlarla bir çatı altında barınamaz,aksi tagdirde imanını tehlikeye sokar.

2-Her iki ayeti kerime,aynı zamanda müminlerin Allaha isyan edilen mekan ve meclislerden uzak
durmalarının gerekliliğine ve bu tür fısk ve isyan yuvalarına girip oturmanın, oradaki facirlerle
sohbetlere dalmanın haram olduğuna delil arzetmektedir.

3- Allahın dinine ve kitabına iftira edilen veya alay edilip tahkir edilen bir toplum içerisindeki
bir müslümana iki şeyden birisini yapmak düşer:

1)Öylesi bir yerde hakkı haykırmak ve yapılanların küfür olup asla doğru olmadığını söylemek.
Yani Islamı yiğitce mudaafa edip gücü yetiyorsa onlara mani olmak
2)Şayet buna gücü yetmi yorsa o toplumu veya meclisi anında kalkıp terk etmek.

Işte bu iki şeyden hiçbirisini yapmayıp kafirlerin ve müşriklerin küfür ve şirk dolu söz ve fiillerine
rağman onların içerisinde oturup kalmak ve onları dinlemek maazallah küfre rıza küfürdür kaidesi ve
fet vasınca küfür olup kişiyi iman dairesinden çıkarır.( Akaid kitaplarina bakılsın..)

4- Bu gün Büyük millet meclisi denilen küfür meclislerine ve taığuthanelere millet vekili vasfıyla girip
Allahın hakimiyyetini reddedip kendi kafalarına göre kanun vaz edip hüküm koyan müşriklerle ay-
nı çatı altında aynı vasıfla oturan şahıslar,yukardaki zikredtiğimiz iki şeyden hiçbirisini yapmadık
larından ve hatta onlara bu ilahlık iddialarında yardımcı olduklarından onlar gibi olmaktadırlar.
Yani onların sirk ve küfürlerine ortak olmaktadırlar.Zira Allah onlar gibi olursunuz buyurmakta.

5- Binaen aleyhi,dünyanın her bölgesinde, devlet ve ülkesinde, islama,kur'ana ve gerçek müminlere hakaret edilip saldırıldığı,muvahhid müminlerin terorist ilan edilip zindanlara doldurulduğu veya katledildiği bu asırda gerçek müminlere çok büyük görevler düşmektedir.Bunca esarat ve zelillikten kurtulmanın yegane ve tek çaresi Allahın kitabına ve resulunun sünnetine yapışıp var gücümüzle onun
dininin hakimiyyeti için mucadele ve mucahede etmek'dir.Aksi tagdirde maazallah onlar gibi oluruz.



















بسم الله الرحمن الرحيم Ders:22-

Nahl/36 .......... وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِى كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولاً اَنِ اعْبُدُوا اللهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ

"Andolsun ki biz, her ümmete «Allah'a kulluk edin, Ta-ğut'tan kaçının» demeleri için peygamberler gönderdik."

Aciklama ve Ayetin tefsiri: Mezkûr ayet her ümmete bir peygamber gönderilmiş olduğu ve o peygamberlerin de insanları sadece Allah'ın birliğine ve O'na ibadete çağırdıkları gerçeğini ortaya koymaktadır.«Tağut» kelimesi, şeytan, sihirbaz, kâhin ve put gibi Allah'ın dışında kendisine tapılan
şeylere denir. Ayrıca insanları dalâlete çağıran her şey de Tağut kapsamına girer.Alusî, tefsirinde
Tağut'un insanları dalâlete götüren her şey olduğunu söylemektedir. (Büyük Kuran Tefsiri )

Yani, "Siz işlediğiniz günahlara 'Allah'ın dileği böyle' diye özür öne sürerek kurtulamazsınız, çünkü biz her ümmete 'Benden başkasına kulluk etmeyin, tağuta uyup, ona itaat etmeyin' diye tebliğ eden bir peygamber gönderdik. Bunun yanısıra sizi, daha önceden amellerinizi ve sapıklıklarınızı kabul etmediğimiz konusunda uyarmıştık. O halde neden sapıklıklarınız için özürler bulmaya çalışıyorsunuz? Yoksa size gönderdiğimiz rasûllerin size dini tebliğ etmek yerine, sizi zorlaması gerektiğini mi söylemek istiyorsunuz?" ( Tefhimul-Kuran/Mevdudi)

بسم الله الرحمن الرحيم

قَالَ اجْعَلْنِى عَلَى خَزَائِنِ اْلاَرْضِ اِنِّى حَفِيظٌ عَلِيمٌ - , وَكَذَلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِى اْلاَرْضِ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا
Yusuf/55-56 * حَيْثُ يَشَاءُ نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَاءُ وَلاَ نُضِيعُ اَجْرَ الْمُحْسِنِينَ

Yûsuf "Beni bu yerin hazinelerine tayin et! Çünkü ben çok iyi koruyan ve pek iyi bilenim." dedi.
. Ve böylece Yûsuf'u orada dilediği yerde ko­naklamak üzere o yerde yerleştirdik. Biz dilediğimiz kimseye  rahmetimizi eriştiririz.  Ve  güzel davranan­ların mükâfaatim zayi etmeyiz. (Yusuf/55-56)

Ayeti kerimenin tefsir ve aciklamasi:

Ayetin manası şöyledir: Kral şöyle dedi: “Onu hapishaneden çıkartıp bana getirin” O artık benim hususi yardımcım, danışacağım ve güveneceğim bir kişidir. Kral , Yusuf (a.s.) ile konuşup, onu tanıyınca fazilet, bilgi, iffet ve güzel ahlakını gördü ve Yusuf’a şöyle dedi: “Sen artık bundan sonra katımızda yüksek bir mevki ve izzet sahibisin. Devlet  yönetiminde sana her hususta güvenilecektir. Ülkenin bütün işlerinde seni tam yetki sahibi kılıyorum”. ( Tefsirul-Munir/V.Zuhayli)
Hz. Yusuf un Görev Alması Île İlgili Görüşler Ve Hükümler:
„ Ve ne zaman ki Yusuf zindandan çıkıp hükümdarın yanına geldi, ne zaman ki hükümdar Onunla konuştu, dedi ki bugün senin bizim yanımızda güvenilir bir makamın vardır. Sen bugün bizim yanımızda emin bir makama sahipsin. Bunun üzerine Yusuf (a.s) dedi ki:Beni memleketin hazinelerine memur et, çünkü ben korumasını ve yönetmesini bilirim”. ( Basairul-Kurani/A.Kucuk )

Evet kimileri Yusuf (a.s)’ın hükümdardan sanki bir hazine müsteşarlığı veya maliye bakanlığı istediğini iddia etmeye çalışmışlardır. Sanki bir peygamberi bir küfür sisteminin yedek parçası yapmaya çalışanlar olmuştur. Kendi durumlarına delil çıkarmaya çalışanlar böyle anlamışlar. Halbuki bir peygamberin böyle bir göreve talip olması düşünülemez. Halbuki ilerde gelecek 72. âyette kendisine melik diyecek Rabbimiz. Yine 100. âyette de arşından, tahtından, o tahta oturduğundan söz edilecek. Böylece Biz Yusuf’a iktidar verdik, artık ülkenin her tarafında dilediği gibi tasarruf hakkına sahip kıldık buyuracak Rabbimiz. Değilse bir peygamberin nefesini, gücünü, Allah bilgisini bir Kâfir devletin güçlenmesine harcaması kesinlikle düşü-nülemez. Çünkü Yusuf (a.s) sûrenin önceki
âyetlerinde geçti. Hapisteyken hâkimiyet sadece Allah’ın dememiş miydi? Hapisteyken farklı, çıkınca farklı davranan bir kimse peygamber olabilir miydi? Bu bir peygambere yapılabilecek en büyük bir iftiradır. ( Besairul-Kurani/A.Kücük )

Kimi ilim adamı der ki: Bu âyet-i kerîmeden, faziletli bir insanın facir bir kimseye ve kâfir bir yöneticiye iş yapmasının mubah olduğu anlaşılmakta­dır. Ancak kendisine verilen işte bu görevi verenin kendisine karşı çıkmaya­cağının bilinmesi şarttır. Dolayısıyla göreve getirilen bu salih insan o işte di­lediği gibi ıslahat yapabilmelidir. Şayet salih insanın işleri facir kimsenin ter­cihi, arzuları ve fücuruna göre yapılacaksa böyle bir şey caiz olmaz.
Bir başka kesim de şöyle demektedir: Böyle bir iş Hz. Yûsuf a has İdi. Bu­gün böyle bir şey caiz değildir. Ancak birinci görüş sözünü ettiğimiz şarta bağ­lı kalmak kaydıyla daha uygundur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Hz. Yûsuf'un dönemindeki Firavun salih bir kişi idi. Azgın kişi Hz. Mu­sa dönemindeki Firavun'du.
Bak. İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkâmi’l-Kur’an

Allame Alusi (r.alh) bu konuda söyle der:“ Kisi ikame'i Adalet ve Icra-i Seriat yapmaya muktedir oldugu konularda görev istemesi caiz'dir.Velevki bu görevin verilmesi bir kafirin veya facirin eliyle olsa bile.“ Bak: Ruhul-Meani/Alusi (r.alh)/Daru'l Erkam Darun'Nedve Carpismasi/M.Celik

Seyyid Kutub (r.alh):“Aynı zamanda hz.Yusuf,bir cahiliyyet toplumunda cahiliyyenin emriyle hareket eden hizmetci olmayı değil,emrine itaat olunan bir hükümdar olmayı taleb ediyordu.“ ( Fizilalil-Kurani

M.Hamdi Yazir (R.alh) bu konuda:“ Bunda adl-u hakkı Ikame ile Ahkami-Şer'i icra edbileceğini bilen bir kim-se imaret ve velayetı taleb ve ona isti'dadını izhar eylemek caiz olduğuna ve hatta Ikame-i Hakka ve siyaseti-halka başka suretle yol olmadığı tagdirde kafirden bile Ahzi velayet caiz olduğuna delil vardır denilmiştir. Fakat ayetde bu Melikin küfrüne dair delil yoktur.Bilakis Mücahid'den islam olduğu mervidir.Birde „Beni arzın hazineleri üzerine emir tayin et“diyen Hz.Yusuf(a.s),salahiyyeti kamile taleb etmiştir.Bu suretde ise bazı müfessirlerin dedikleri gibi Melik,Hz.Yusufun (a.s) re'yine tabi ve ona munkad olmuş demektir. Hak Dini-Kuran-Dili/M.Hamdi Yazir,Cild;4,sh,2877


AYETLERDEN ALINACAK IBRET VE DERSLER


1- Nahl 36ci ayeti kerimede bütün kavimlere mutlaka bir resul gönderildiği,onlara yalnızca Allaha
kulluk et- melerinin,tağutladan ictinab edip onlara kulluk etmemelerinin açikca tebliğ edildiği haber
verilmekte'dir.

2- Yine aynı ayeti kerimede verilen diğer cok mühim mesaj;gönderilen tüm resullerin hepsininde ortak
daveti; yalnızca kadiri ve hakimi mutlak olan Allah (cc)ya ibadet etmek ve tağutlardan ictinab ve red
etmek.

3- Yusuf suresi 55ci ayeti kerimede ifade buyrulduğu gibi,Hz.Yusuf zamanın Melikinden o günün en önemli mevkii olan bütün bir ülkenin hazinelerinin sorumluluğunu ve tam tasarruf hakkını taleb etmiş ve bu görev kendisine kral tarafından verilmiştir.Bu ayeti kerimeden çikan hüküm ve incelikleri
kısaca toparlarsak ;

a) Bir çok tefsirlerde Mücahid'den (r.alh), Melikin müslüman ve salih bir kişi olduğu rivayeti
zikrolunmaktadır
.
b) Müfessirlerin (R.alhm)de söyledigi gibi,Hz.Yusuf,bu görevi salahiyyeti-kamile olarak almiş'tır.Yani tam bir yetki kendisine verilmiş,ne Melik venede bir başkaları onun görevine mudahale edemiyordu.
Başka bir ifadeyle,baskalarının emir ve direktifleri veya heva hevesleri doğrultusunda görev yapmıyordu.

c)Tağut ve küfür olan bir devletden ancak,Ikame-i adalet ve Icra-i Şeriat yapmaya muktedir olmak şartıyla görev almak caizdir.Aksi takdirde küfre ve tağuta hizmet ve destek olacaktır.

d)Binaen aleyhi,bu gün tagğtların ve müşriklerin küfür meclislerine girip,onlarin şirk ve küfürden müteşekkil olan devlet ve idarelerinden görev almak,görev paylaşmak isteyen bazı gafillerin,hz.Yusufun bu kıssa'sını kendilerine delil olarak ileri sürmeleri,hz.yusufa iftira ve hakkı batıla bulaştırmak'dır.


e) Işte bu mesele,gerek cemaat,gerek cemiyyet ve gerek toplu halde ve gerekse ferd olarak,tağut ve
şirk olan bir idare ve sistemde görev almak isteyenler için bir ölçü olmalıdır.Taki hiçkimse
yapacağı cürmüne,zulum ve isyanına islamı ve islamın hakıkatlarını alet etmeye kalkışmasın,kılıf
aramasın.Bir dava uğruna mucadele ve mucahede edecekse adam gibi yapsın.Davanın ulvi prensib
ve esaslarını ayaklar altına alarak,hiçe sayarak hareket etmekle dava adamı olunmaz, ancak sahte
kahramanlık olur.




































بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Ders: 23-

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللهُ وَرَسُولُهُ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْ وَمَنْ

Ahzab/ 36* يَعْصِ اللهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا

Allah ve Rasûlü bir şeye hükmettiği zaman ne mü'min erkekler için, ne de mü 'min kadınlar için artık işlerinde bir seçme hakkı olamaz. Kim de Allah 'a ve Rasûlü 'ne isyan ederse şüphesiz ki apaçık bir şekilde dalâlete düşmüş olur. ( Ahzab/ 36 )


Ayeti kerimenin nuzul sebebi :İbn Abbâs'tan rivayete göre Rasûlullah (sa), halasının kızı olan Zeyneb bint Cahş el-Esediyye'yi evlâtlığı Zeyd ibn Harise için istemeye gitmiş, yanına girip onu istemiş. Zeyneb: "Hayır, onunla evlenecek değilim." demiş, Rasûlullah (sa) ısrar etmiş, Zeyneb: "Ey Allah'ın elçisi, durumum hakkında bir istişare edeyim." demiş. O sırada Allah Tealâ, Rasûlü'ne bu "Allah ve Rasûlü bir şeye hükmettiği zaman ne mü'min erkekler için, ne de mü'min kadınlar için artık işlerinde bir seçme hakkı olamaz..." âyet-i kerimesini indirmiş de Zeyneb: "Ey Allah'ın elçisi, benim için koca olarak ona mı razı oldun?" diye sormuş, Hz. Peygamber (sa)'in evet cevabı üzerine de: "O halde Allah'a ve Rasûlü'ne elbette karşı duracak değilim, onunla evlenmeye razı oldum." demiş.
( Bak; Esbabi-nuzul/ tefsiri Taberi / Ibni Kesir )


Furkan / 73 * وَالَّذِينَ اِذاَ ذُكِّرُوا بِاَيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا
“Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.”

Aciklama;
Rabbının âyetleri kendisine anıldığı halde sanki hiç işitmemiş gibi kör ve sağır halde içinde bulunduğu durumda devam eden kâfirin tersine «Onlar, Rablarinın âyetlerine karşı kör ve sağır davranmazlar.» Mücâhid, bu âyet-i kerîme'yi şöyle anlıyor: Onlara Rablarinın âyetleri hatırlatıldığı vakit onlara karşı hiç işitmemiş, görmemiş ve hiç bir şey anlamamış gibi kör ve sağır davranmazlar. Hasan el-Basrî de der ki: Niceleri vardır ki, Allah'ın âyetlerini okudukları halde onlara karşı kör ve sağırdırlar. «Onlar ki; kendilerine Rablarinin âyetleri hatırlatıldığı vakit, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.» âyetinde Katâde der ki: Onlar, hakka karşı sağır ve kör değildirler. Allah'a yemîn olsun ki onlar; Allah'tan geleni anlayan, Allah'ın kitabında işittiklerinden fay­dalanıp istifâde eden bir topluluktur. ( Tefsiri ibni Kesir )


AYETI KERIMELERDEN ALINACAK DERSLER


1- Ahzab 36 ci ayeti celilede ifade buyrulduğu gibi,Allaha ve resuluna iman etmiş olan bir mümin için
yine kitap ve sünnetin vermiş olduğu hükme tam bir teslimiyyetle teslim olmak ve kabul etmek
düşer.Dilediğine inanıp,dilediklerini de reddetmek,bir kısmını alıb,diger bir kısmını almamak ancak
münafık ve kafirlerin işidir.Nitekim müslüman demek her şeyiyle Allaha teslim olmuş demek'dir.

2-Bu gün islam aleminin başindaki idareciler dinin sadece ibadet ve itikat bölümünün bir kısmını al-
mış,ancak en mühimi olan Allahın hakimiyyetini ellerinin tersiyle bir kenara itib almamışlardır.Bina-
en aleyh kendilerini bu hususda muhayyer görmüşlerdir dolayısıyla şirke ve küfre kucak açmışlardır.

3-Günümüz müslümanlarının (Tam manasıyla teslim olamamışları kast'etmekteyiz) en büyük sorunu
teslimiyyet sorunu'dur.Işitir ama hakiki manada teslim olamaz.Başka bir ifadeyle;Teslimiyeti;
'' Deki,ben dini Allaha has kılarak ona ibadetle emrolundum'' Zümer/11)ayeti kerimesiyle örtişmeyen,
bağdaşmayan bir insanın Alaha teslimiyet iddisı sadece kuru bir iddiadan ibaret'tir.
4- Furkan 73 de,yegane ve mutlak yaratıcı olan Hz.Allahın ( cc) ayetleri okunduğunda ve ya işitildiğin-
de iman etmiş olan kişiyle inkarcı ve munafıkların reaksiyonları elbetde farklılık arzeder.Munafık
ve kafirler aldırmadan,vurdum duymazca bir tavır sergilerken,gerçek müminler kendilerine
Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, Rahmânın âyetleri kendilerine teblig edildigi zaman o
âyetlere karşı kör ve sağır davranmazlar. O âyetlere kulak verirler, dinlerler, işitirler, görürler,
bakarlar ve o âyetlere göre bir hayat yaşamaya yönelirler. Hayatlarını o âyetlerle düzenlemenin
kavgası içine girerler,gayretiyle cırpınır çaba gösterirler.Duymazdan ve görmezden gelmezler.

وما توفيقي الا با الله عليه توكلت وهو رب العرش العظيم

وآخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين

Bu derslerimizde istifade ve alıntı yaptığımız eserlerin bir kısmının listesi:

1- Kuranı kerim ve meali
2- İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları
3-Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları
4- İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları
5- Ebu Bekir Cabir el-Cezâiri, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları
6- Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları
7- Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları
8- İmam Nesefi, Nesefi Tefsiri, Ravza Yayınları
9- Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat
10-Muhtasar-ı İbni Kesir / Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat
11-Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi
12-Tefhimul-kuran / Mevdudi
13-Fizilalil-kurani / S.Kutub,Merve yayınları
14-Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları
15-Besairul-kuran / A.Küçük
16-Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları
17-Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb,Akçağ yayınları
18- Kütübi-Sitte / Akçağ yayınları / Ayrıca diğer malum ve maruf Hadis kitabları

< Arabca eserler >

İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an,Beyrut bask.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Beyrut bask.
Muhtasar-ı İbni Kesir / Muhammed Ali Es-Sabuni,Dersaadet
Medarikut-tenzil ve Haka'ikut-tevil,en-Nesefi / Beyrut bask.
Teysirul-Vusul İla Cami'ul-usuli,İbnu Deybe,Darul-Fikir/Beyrut bask.
Sahihi-Buhari / Pamuk yayınları
Muhtasar Sahihi Buhari / Beyrut bask.
Muhtasar Sahihi Müslim / Darus-Safa.Kahire bask.

Not: Bu listedeki terceme tefsir kitaplarının büyük bir kısmını,ayrıca arabca metinleri bilgi-
sayar ortamında yazdırmak hususunda '' Darul Kitap- İslam Ansiklopedisinin 2 v.''dan ve
'' Arabca Darul Kitap İslam Ansiklopedisi v.1 '' den çok istifade ettik.
Allahu teala islama samimi olarak hizmet edenlerin emeklerini boşa
çıkarmasın ve kendilerini engüzel bir şekilde mukafatlandırsın.Allahümme Amin.


www.tevhidi-hakikat.de
tevhidi-hakikat@hotmail.de

DEMOKRASİ VE ONUN VAZ GEÇİLMEZ PARÇASI OLAN PARTİLER NEDEN ŞİRKDİR ?

Merhum alim Said Havva ( r.alh) derki: " Demokrasi seçimle iş başına gelen ve başka bir kurumla temsil edilen ( Çogunluk egemenliğine dayanan) sistemdir.Seçimle işbaşına gelmiş meclis vaya kurul ( bazı ülkelerde anayasa ile sınırlı olarak ) dilediği gibi kanun koymaya yetkili sayılmaktadır.Zaten anayasalar birtakım mercilerin sınırsız görüş ve düşünceleriyle hazırlanmaktadır.Işte böyle bir sistem ve kanun koyma,helal kılma ve haram kılma yetkisi doğrudan doğruya insanlara verilmektedir.Ki buda Şirk'dir. -Said Havva (r.alh)/Şehadet-sh.116-


Bu açıklamadan sonra şimdi particiliğin ve partiyle iştiğalin şirk olduğunu 7 madde'de görelim:


1-Herşeyden evvel herhangi bir parti kurulurken,68' ci partiler kanunu 4'cü maddesi geregi demokrasi ve laiklik ilkelerine ( ki her ikiside küfür ve şirk'dir) bağlı kalınacağına dair söz vermek,laik ve demok
ratik sistemin müsaade ettiği dogrultuda çalışacağına dair imza atıp bunu tasdiklemek.Bu yapılan ahid leşme,daha işin başınday ken müşriklere teslim olmak ve kabul etmekdir.Halbuki Allah(c.c)Tağutu ve tağuti sistemleri red ve inkar etmeyi emretmektedir.

-" Artık dine girmekte baskı ve zorlama yoktur. Islâm yeryüzünde duyulup bilinmek suretiyle doğruluk,
sapıklıktan ayrılıp belli olmuştur. O halde şeytânî güçlere ve düzenlere uymayı reddedenler ve Allah’a inananlar,hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulp olan Islâm’a tutunmuşlardır. Zira Allah herşeyi işitendir, herşeyi bilendir.“ Bakara/ 256

"Hüküm vermek ancak Allah'a aittir; kendisinden başkasına değil, O'na tapmanızı emretmiştir. Bu,dos- doğru dindir, fakat insanların çogu bilmezler.” Yusuf/40

“Sonra ey Muhammed! Seni de din konusunda bir şeriat sahibi kıldık, ona uy; bilmeyenlerin hevesleri-
ne uyma.” Casiye/18 -
-


2- Millet vekillleri olarak meclisde yapılan yemin törenlerinde 70 milyon insan ( Türkiye misal) huzu-
runda ( ki bu milyonlarca insanı şahid tutmuş olmaktadırlar) Demokrasiye ve laikliğe,M.Kemalin ilke
inkilablarına bağlı kalıp onları koruyacağına dair yemin ederlerki bu şirk'dir.

Zira sahih hadislerde bu tür yeminlerin şirk ve küfür oldugu açıkca zikredilmektedir.

''O halde şeytânî güçlere ve düzenlere uymayı reddedenler ve Allah’a inananlar, hiçbir zaman kopma-
yacak en saglam kulp olan Islâm’a tutunmuşlardır. Zira Allah herşeyi işitendir, herşeyi bilendir.“
Bakara/ 256

Ayeti kerimede beyan buyrulduğu gibi,insana düşen evvela tağutu ve onun sistemlerini redetmek ve akebinde Allaha iman etmek'dir.Yani tagut ve şeytani sistemler redde'dilmeden iman etmek mümkün
olmamaktadır. Çünkü bir kalbde hem şirk ve hemde iman barınamaz.Kaldıki millet vekilleri küfri ve
tağuti sistemi koruyacak larına dair and içmektedirler.

Ibni Ömerden rivayeten,resulu ekrem (s.av)buyurduki:
"Allah'tan başkası adına yemin eden kimse küfre veya şirke düşmüş olur." Tirmizî, Nüzûr 8

Ebu Hureyreden (r.a)rivayeten,resulullah (s.a.v) buyurduki:“Yemin,yemin ettirenin niyyetine göredir.“ ( Müslim )

"Putlara ve babalarınıza yemin etmeyiniz."
Müslim, Eymân 6. Ayrica bk. Buhârî, Eymân 5; Nesâî, Eymân 10; Ibni Mâce, Keffârât 2

3- Başta Anıt kabir olmak üzere,ölen müşrik ve kafirlerin cenaze namazlarını kılmak,haklarında
istiğfarda ve duada bulunmak,onların kabirleri başında saygı duruşunda bulunmak suretiyle Allah
düşmanlarına saygı ve tazimde bulunmak vs, halbuki Kuranda bütün bu fiiller kesin yasaklanmış'tır.

''Ey peygamber! O münafıklardan, ölen kimsenin asla namazını kılma, mezarı başında da ne maksatla olursa olsun, durma sakın. Çünkü onlar, Allah’ı ve O’nun elçisini inkâr ettiler ve ilâhî buyrukları hiçe
sayarak çiğneyip can verdiler „ Tevbe/84

--“Allah’tan başkalarına ilahlık yakıştıran kimselerin cehennemlik olduklari besbelli olduktan sonra,
yakın akraba lar olsa bile, onların bağışlanmalarını dilemek, artık ne peygambere, ne de iman edenlere
yakışır „ Tevbe /113

4-Millet meclisi denen küfür meclislerine ve zamanımızın puthanelerine üye olmak,orada bulunup onlarla bir'arada oturmak,yine onlarla haşır neşir olmak suretiyle,Allahın kanunlarını begenmeyip, kendi kafalarına göre kanunlar vaz eden müşriklerin bu şirklerine yine orada bulunmak suretiyle ortak olmak. Halbuki Allahu teala Hz.Kuranında sizde onlar gibi olursunuz buyurmakta ve uyarmaktadır.

Kaldiki,resulu ekrem(s.a)mekke döneminde müşriklerin parlementosu olan darun-nedvelerine tebliğ
amaçlıda olsa ne kendisi gitmiş nede bir sahabesini göndermiş'tir.

--"Âyetlerimizi çekişmeye dalanları görünce, başka bir bahse geçmelerine kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra artık zulmedenlerle beraber oturma.“ Enam/68

--“O,size kitapta “Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve alaya alındığını işittiğinizde, başka bir söze
geçmedikce,onlarla bir arada oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi.
Doğrusu Allah münâfıkları ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.” Nisa/140

Allahın dinine ve kitabına iftira edilen veya alay edilip tahkir edilen bir toplum içerisindeki bir
müslümana iki şeyden birisini yapmak düşer:


1) Öylesi bir yerde hakkı haykırmak ve yapılanların küfür olup asla doğru olmadığını söylemek.
Yani Islamı yiğitce mudaafa edip gücü yetiyorsa onlara mani olmak

2) Şayet buna gücü yetmiyorsa o toplumu veya meclisi anında kalkıp terk etmek.

Işte bu iki şeyden hiçbirisini yapmayıp kafirlerin ve müşriklerin küfür ve şirk dolu söz ve fiillerine rağman onların içerisinde oturup kalmak ve onları dinlemek maazallah küfre rıza küfürdür kaidesi
ve fet vasınca küfür olup kişiyi iman dairesinden çıkarır.( Akaid kitaplarına bakılsın..)


5- Particiligin gereği müslümanlarla alakası bulunmayan ve hatta birçoğunun müslümanlar için acı ve
kara günler olan günleri ve gayri islami bayramları birer sevinc günleri olarak algılamak,diğerleri
ile bu sevinci paylaşmak ve bayram mesajları ve tebrikleri yayınlamak.Bütün halkımız ve milletimi-
zin bayramı kutlu olsun demek.

Binaen aleyh müminlerin katledildiği,hilafetin ve şeriat kanunlarının kaldırılıp lağv edildiği (Türkiye misal) bu günleri bayram ve sevinc günleri olarak kabul etdiklerini ilan ve iz har etmek suretiyle bunca
katliam ve tahribatlara ortak olmak.Koca bir ülkeyide bu çirkin tutum ve tavırlarına şahid tutmak
ta'dırlar.

''Kim kendisine dogru yol apaçık belli olduktan sonra Peygambere karşı gelir ve mü'mirilerin yolundan başkasınauyup giderse, onu döndügü o yolda bırakır ve cehenneme atarız. O ne kötü bir dönüş yeridir“
Nisa/115
-Ayrıca akaid kitaplarımızın Elfazı ve Efali küfür bahsine bakılsın.-

"Şüphesiz ki, münafıklar ateşin en aşağı tabakasına atılacaklardır. Sen onlara yardım edici birini bulamayacaksın. -Nisa/145 -
-

6- Müslüman isminin dışında gayri islami isimler edinmek suretiyle gerçek kimlik ve hüviyetlerini ilan
ve izhar etmek."Biz Laikiz ve Laikligi koruyacagız-Bizde demokratız,demokrasi tarafdarlarıyız, ata-
türkcüyüz v.s"gibi.Şeriat nazarında Ikrahi-Mülci olmaksızın bu sözleri kullanmak küfür ve şirk 'dir.
Zira kişinin Ikrahi-Mülci haricinde " Ben Mülhidim veya kafirim "demesi küfürdür.Velevki şakadan
dahi söyleyecek olsa nazırı itibara alınmaz ve mürted muamelesi görür.
( Ayrıca yine Elfazı ve Efali küfür meselesine dair fetvalara bakılsın.)

"Mü’minler inananları bırakıp da, Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa,Allah ile bağını koparmış olur, kendinizi onlardan gelecek tehlikelerden korumak için bu yola başvurmanız hariç. Ancak Allah sizi kendi emirlerine karşı gelmekten sakındırıyor. Çünkü bütün yollar Allah’a varır.“ -Ali -Imran/28.-


Ayeti kerimede ikrah tabiri kullanılmaktadır,ki tefsirlerde bu mesele geniş bir şekilde ele alınmaktadır.
Gerek Takiyye ve gerekse ikrahi-mülci meselesi iyice kavranmadan ve şartlarına riayet etmeden, hiçkimsenin kalkıp bu iki meseleyi yapacagı cürüm ve isyanına kılıf olarak istismar etmeye asla hakkı yoktur.


" Insanları Allah yoluna çagıran, dogru dürüst işler işleyen ve ben müslümanlardanım diyenden daha
iyi sözlü kim olabilir? " Fussilet/33



7- Hükümet oldukları takdirde Hakimiyyet Kayıtsız ve şartsız Allahındır,ayetlerini birtarafa itip,
Hakimiyyet milletindir mantık ve sistemiyle icraat edip halkı yönetmek,yani küfrün ve kafirin kanun-
lariyla idare ve icraatta bulunmak.Halbuki bu tutum kafirliğin ta kendisi'dir.Allahın indirdikleri ile
hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileri'dir" diye buyuran hakimi mutlak olan rabbimiz'dir.Şu hakikat
asla unutulmamalı'dırki,hz.kuran müminleriçin hem ibadet ve hemde bir kanun kitabı'dır.Anayasamız
kur'andır. Şeriat kanunları yani hakimi mutlak olan rabbimizin emir ve nehiyleri dururken, batıdan
getirilme ve karma kanunlar olan şirk ve küfür kanunlarıyla icraat ve idarede bulunmak şirk veküfrün
ta kendisi'dir.

"Hüküm vermek ancak Allah'a aittir; kendisinden başkasına değil, O'na tapmanızı emretmiştir.Bu, dosdoğru dindir, fakat insanların çogu bilmezler." -Yusuf/40-


“Ey Muhammed! Dogrusu, insanlar arasında Allahın sana gösterdigi gibi hükmedesin diye Kitabı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf olma.” -Nisa/105-


''O halde insanlardan kork-mayın, benden korkun, âyetlerimi hiçbir değerle değiştirmeyin: Allah'ın indirdigi ile
hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir.” Maide/44

“Ey Muhammed! Kur’an'ı, önce gelen Kitabı tasdik ederek ve ona şahit olarak gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma.'' Maide/48


“Cahiliye devri hükmünü mü istiyorlar? Yakinen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm
veren kim vardır?” Maide/ 50

Milletvekillerinin, zikretdigimiz bunca şirk ve cürümleri apaçık ortada iken,bunlara ve bunların mensubu bulun- dukları partilere oy vermek suretiyle,ilahlığa ve şirke kolları sıvıyan bu şahıs ve kurumları o makamlara vekalet
vererek gönderen seçmenlerin fıkhi ve itikadi durumlarını aklı selim olan zevatın vicdanlarına bırakıyorum.

Hadisi serifde:"Kim Allah'a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir. Kim de Allah'a hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir"buyurmustur. (Müslim)


Resulu ekrem (s.a.v) buyurduki:" Size iki şey (emir) bırakıyorum,onlara sarıldığınız müddetce asla delalete düşmezsiniz; Allahın kitabı ve benim sünnetlerim." ( ImamMalik/Muvatta )




وما توفيقي الا با الله عليه توكلت وهو رب العرش العظيم

وآخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين، وصلى الله وسلم وبارك على نبيّنا محمّد،وعلى آله

* وأصحابه ومن تبعهم باحسان إلى يوم الدين





م٠هارون ابوانصار العينتابي
M.Harun ebu Ensar el-Ayıntabi
20. Zilhicce/1430 -Aralık/ 2009 m.